Kokusuyla insanı yeşertmeye gelmiş olan adaçayı, tüylü ve gri-gümüşi rengiyle bize şöyle sesleniyor:
Endamımca uzanan bilgeliğim, sezinlenmiş ölümsüzlüğümle birlikte kutsal koruyuculuğu çağrıştırıyor. Biliyorum ki her nerede olursam olayım önce kokumla seslenirim size. İçinize aldığınızın yalnızca havadan ibaret olmadığını hatırlatır, tüm noktalarınıza ulaşmak isteyen yaşam enerjinizin içinde bir yer edinirim kendime. İçinizde dolaşır, süzülmek istediğim noktaya doğru usul usul akarım. Vardığım noktada beni karşılayan Bilgelik Gözü’ne varlığımı açtığımda, yayılan enerjimin dansıyla birlikte daha önce görmediğim bakire harfler etrafımı çevirmeye başlar, genişleyen hâllerimle dönüşen bakire harfler, Bilgelik Gözü’ne şöyle derler: Seni görüyoruz.
Bu söyleneni duyduğumda, görülen şey olmaya başlayan hâllerim, kıpırtısız zihnin uyanışına şahitlik ederek ferah meleklerini lâl’leriyle süslerler. İşte o an sizde belirmeye başlayan yeni hâlleri hayranlıkla izlemeye başlarım. Düşünceleriniz, duygularınız ve hâlleriniz birlikte akmaya başladığında; hayattaki amacınızın farkındalığıyla hevesli ve iyimser sezgilerinizin içinde kendimi görür olurum.
Ne güzel şey, süslü varlığımızın hezeyanlarını can suyuyla yıkamak.