Claudius Ptolemy, Tetrabiblos I. 3 – Astrolojinin Faydası Üzerine
Ağustos 20, 2025 2025-08-20 8:52Claudius Ptolemy, Tetrabiblos I. 3 – Astrolojinin Faydası Üzerine
Claudius Ptolemy, Tetrabiblos I. 3 – Astrolojinin Faydası Üzerine
Kısaca gösterildi ki, yıldızlara bakarak geleceği tahmin etmek mümkündür. Fakat bu sadece doğada olup bitenlerle ve bunların insana etkileriyle sınırlıdır. Yani insanın ruh ve bedenine doğuştan verilen özellikler, bu özelliklerin zamanla nasıl geliştiği ya da zayıfladığı, bazen ortaya çıkan hastalıklar, uzun veya kısa ömür gibi şeylerle ilgilidir. Ayrıca, doğuştan gelen bu niteliklerle bağlantılı olan dış koşullar da buna dahildir. Mesela beden için mal-mülk ve evlilik, ruh içinse onur ve makam gibi durumlar buna örnektir. Bunların yanı sıra, insana zaman zaman gelen diğer olaylar da bu çerçevede değerlendirilebilir.
Şimdi geriye bu bilginin ne kadar faydalı olduğunu incelemek kalıyor. Bunun için önce “fayda” derken neyi kastettiğimizi netleştirmemiz gerekir. Eğer ruhun iyiliklerine bakarsak, insana mutluluk, haz ve iç huzuru sağlamada bundan daha yararlı bir şey olabilir mi? Çünkü bu bilgi sayesinde hem insan hayatına hem de ilahi olana dair daha geniş bir bakış açısı kazanırız. Eğer bedenin iyiliklerine bakarsak, bu bilgi, her mizaca en uygun olan yaşam biçimini ve ihtiyaçlarını anlamada başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar faydalıdır.
Ama eğer konu zenginlik, şöhret ya da benzeri şeylerse, bu bilginin doğrudan onları sağlamadığını kabul etmeliyiz. Fakat aynı durum bütün felsefe için de geçerlidir; çünkü felsefe de kendi başına bunları vermez. Yine de, bu sebeple ne felsefeyi ne de bu sanatı göz ardı etmek ya da küçümsemek doğru olmaz. Çünkü onların asıl faydaları çok daha büyüktür.
Genel bir bakışla, kehanetin faydasız olduğunu söyleyenlerin aslında en önemli noktaları dikkate almadıkları, yalnızca şuna takıldıkları görülür: Olacak şeylerin önceden bilinmesinin gereksiz olduğu düşüncesine. Hem de bunu hiçbir ayrım gözetmeden, sorgulamadan ileri sürerler.
Oysa önce şunu dikkate almak gerekir: Kesinlikle olacak olaylarda bile, beklenmedik olmaları insanda çoğu zaman aşırı panik ya da taşkın sevinç yaratır. Olayların önceden bilinmesi ise ruhu, sanki uzaktan görülen olaylar şimdiden olmuş gibi alıştırır ve sakinleştirir. Böylece insan, başına ne gelirse gelsin, onları dinginlik ve kararlılıkla karşılamaya hazırlanır.
İkinci olarak, insanlara gelen olayların göksel nedenlerden ötürü her biri için baştan yazılmış, değişmez bir ilahi emirle belirlendiğini sanmamalıyız. Doğru olan şudur: Gökyüzü cisimlerinin hareketleri gerçekten ilahi ve değişmez bir yazgıya göre ebedi biçimde sürer. Ama yeryüzündeki değişimler doğal ve değişken bir yazgıya tabidir. Bu değişimler ilk nedenlerini yukarıdan alsalar da, şansın ve doğal sürecin etkisiyle şekillenirler.
Ayrıca bazı olaylar insanların kendi yaradılışından değil, daha genel koşullardan kaynaklanır. Mesela yangın, salgın hastalık veya büyük felaketlerle toplulukların yok olması gibi. Bu tür durumlarda küçük nedenler her zaman büyük ve güçlü olana yenik düşer. Öte yandan, bazı olaylar bireyin kendi mizacıyla ilgilidir ve çevredeki daha küçük ve rastlantısal etkilerle meydana gelir.
Bu ayrımı yaptığımızda şu açıkça görülür: İlk nedene dayanan ve karşı konulamayacak kadar güçlü olan olaylar mutlaka gerçekleşir. Ama böyle olmayan olaylarda, dirençli nedenler varsa kolayca önlenebilirler. Direnç yoksa, olaylar doğrudan ilk doğal nedenlere uyarak meydana gelir; fakat bu, her şeyin mutlak bir güç tarafından zorunlu kılınmasından değil, insanın bilgisizliğinden kaynaklanır.
Doğadaki tüm olaylarda da durum böyledir. Mesela taşların, bitkilerin, hayvanların, yaraların, kazaların ve hastalıkların bazısı zorunlu olarak gerçekleşir, bazısı ise ancak engelleyici bir şey çıkmazsa meydana gelir. Dolayısıyla fizik (doğa) filozoflarının, insanlara gelecek olayları öngörürken bu farkındalıkla hareket ettikleri ve yanlış bir inançla değil, doğru bir anlayışla yaklaştıkları kabul edilmelidir. Çünkü bazı şeyler nedenlerinin çokluğu ve gücü yüzünden kaçınılmazdır; diğerleri ise tam tersine, karşıt nedenlerle önlenebilir.
Aynı şekilde, hastalıkları tanıyabilen hekimler de hangi hastalıkların her zaman ölümcül olduğunu, hangilerinde ise tedavi imkânı bulunduğunu önceden bilirler. Değiştirilebilecek olaylarda ise, astrologun uyarılarına dikkat etmek gerekir. Örneğin, “şu mizaca sahip bir kişide, çevrenin durumu da şöyle olduğunda, temel dengeler artar ya da azalırsa şu tür bir rahatsızlık ortaya çıkar” dediğinde onu dinlemeliyiz. Aynı şekilde hekime de inanmalıyız; çünkü o da “bu yara yayılacak ya da iltihaplanacak” diyebilir. Madenciye de kulak veririz, çünkü o da “mıknatıs demiri çeker” der. Bu örneklerin hepsi, eğer karşı koyan kuvvetler bilinmez ve önlem alınmazsa, kendi doğaları gereği kaçınılmaz olarak gerçekleşir. Ama mesela, yara önceden tedavi edilirse ne yayılır ne de iltihap yapar; mıknatıs da sarımsakla ovulursa demiri çekmez. Bu engelleyici önlemlerin de doğadan ve kaderden gelen bir direnme gücü vardır.
Aynı şekilde, insanlara gelecekte olacak olaylar bilinmezse ya da bilinse bile önlem alınmazsa, her şey ilk doğal nedenlerin akışına uyarak gerçekleşir. Fakat bu olaylar önceden fark edilip çare bulunursa, yine doğa ve kaderle uyum içinde, ya hiç ortaya çıkmazlar ya da daha hafif atlatılırlar.
Genel olarak bakıldığında, bu etki ister evrensel konulara ister kişisel olaylara uygulansın, aynıdır. O halde insan şunu merak eder: Niçin herkes, evrensel konularda öngörünün gücüne inanır ve onun faydalı olduğunu kabul eder de, bireysel olaylar konusunda şüpheye düşer? Çünkü çoğu insan, mevsimlerin önceden bilinebileceğini, yıldızların konumlarının ve ayın evrelerinin anlamlı olduğunu kabul eder. Hatta bu bilgilere göre önceden tedbir alır: Yaz için serinletici çareler hazırlar, kış için ısınma yolları bulur, doğasına uygun ölçülü bir yaşam sürmeye çalışır. Ayrıca mevsimlerin ve deniz yolculuklarının güvenliği için sabit yıldızların durumunu gözlemler; ekim-dikim için de ayın dolunay evresine dikkat eder. Ve bunları kimse imkânsız ya da yararsız diye kınamaz.
Ama iş, bireysel meseleler ve kişilerin mizacına bağlı olaylara gelince -örneğin “daha fazla ya da daha az soğuk olacak”, “sıcaklık artacak” ya da “şu kişinin mizacı şöyledir” gibi tahminlere- çoğu insan, önceden bilmenin mümkün olmadığını ve çoğu durumda önlem alınamayacağını düşünür.
Oysa açıktır ki, genel olarak sıcağa karşı serinletici önlemler aldığımızda ondan daha az zarar görüyorsak, aynı yöntemler belirli bir kişinin mizacında aşırı sıcaklık artışına da karşı koyabilir. Bu yanılgının asıl nedeni, kişisel tahminlerin zor ve alışılmadık olmasıdır; bu yüzden çoğu zaman inanılmaz görünür. Ayrıca çoğu durumda, öngörü ile önlem alma gücü birlikte bulunmaz, çünkü bu kadar kusursuz bir denge çok nadirdir. Ve doğal süreç, temel nedenler söz konusu olduğunda engellenmeden yoluna devam ettiği için, sanki bütün gelecek olayların mutlak, kaçınılmaz ve değiştirilemez olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştır.
Bence, kehanet konusunda olduğu gibi, her ne kadar tamamen yanılmaz olmasa da, imkânları en yüksek saygıya değer bulunmuşsa; aynı şekilde korunma ve önleyici uygulamalar da, her şeyi tedavi etmese bile, bazı durumlarda işe yaradığında -ister az olsun ister önemsiz görülsün- yine de değerli ve olağanüstü derecede faydalı kabul edilmelidir.
Görünüşe göre bu gerçeği fark edenler, bu sanatı en ileri düzeye taşıyan Mısırlılar olmuş ve tıbbı bütünüyle astronomik öngörüyle birleştirmişlerdir. Çünkü eğer geleceğin asla değiştirilemeyeceğini düşünselerdi, çevrenin (kozmik ortamın) etkisiyle ortaya çıkan ya da gelecekte çıkacak genel ve özel durumlara karşı önleyici veya tedavi edici yollar geliştirmeye hiç kalkışmazlardı.
Ama onlar, doğal yollarla direnme gücünü kaderin hükümlerinden bir basamak aşağıda görmüş ve öngörünün yararlı ve faydalı yönünü onunla birleştirmişlerdir. Bu amaçla “tıbbî-astrolojik sistemler” (iatromatematika) dedikleri yöntemleri kurmuşlardır. Böylece astronomi aracılığıyla hem altta yatan sıcaklık-soğukluk niteliklerini hem de çevrenin neden olacağı olayları ve bunların özel sebeplerini öğrenmeye çalışmışlardır. Çünkü bu bilgiden yoksun olduklarında, alınacak tedbirlerin çoğu başarısız olurdu; zira aynı tedaviler tüm bedenlere ve tüm hastalıklara uygun değildir.
Öte yandan, tıp sayesinde, her durumda hangi şeylerin uyumlu (sempatik) ya da uyumsuz (antipatik) olduğunu bilerek, olabildiğince yaklaşan hastalıklara karşı önceden tedbir almışlar ve mevcut hastalıklar için de kesin tedaviler geliştirmişlerdir.
Buraya kadar, ön bilgi mahiyetinde kısa bir özet sunduk. Şimdi tartışmamıza bir giriş biçiminde, her bir göksel varlığın niteliğiyle başlayacağız.
Devam edecek…
