Yaşa(ma)mak – Bilge Melisa Koçyiğit
Mayıs 31, 2025 2025-06-01 9:44Yaşa(ma)mak – Bilge Melisa Koçyiğit
Belim çok ağrıyordu. Fakat benim, birkaç gün içinde Antep’e doğru yola çıkmam lazımdı. Ablamın kocasından beni Antep’e götürmesini rica ettim. Fakat o, “Çok sevdiğim bir komşumun düğünü var, maalesef” diye cevap vermişti. Geriye başka bir seçenek kalıyordu, eşimin kardeşini arayıp ondan beni götürmesini isteyecektim. Bunu düşünürken telefonum çalmaya başladı. Arayan kayınbabamdı. Telefonu açıp birkaç dakika havadan sudan konuştuktan sonra beni kayınçomun götürüp götüremeyeceğini sordum. O götüremez, onun işi var diyerek beni geçiştirmişti. Kayınbabam işte, her zaman kendini üstün gören, her şeyi ben bilirim diyen bir insandan bahsediyorum. Elden ne gelirdi. Birazdan nöbetim vardı ve artık hazırlanıp çıksam iyi olacaktı
Nöbetten çıkıp lojmana geldiğimde ağrılarım daha da artmaya başlamıştı ve bu akşam yola çıkacaktım. En iyisi yatıp dinlenmekti. Uyandığımda akşamüstüydü, saat dörde geliyordu. Kalkıp ağzıma bir tane ağrı kesici attım. Salona geçtiğimde, eşimin dokuz aylık olan bebeğimizi uyuttuğunu gördüm, beni fark edene kadar onları seyrettim. Eşim beni fark edince bebeği beşiğine koyup yanıma geldi ve nasıl olduğumu sordu. Ağrılarımın başladığını söyleyince bir eli alnında bir eli belinde odanın içinde git gel yapmaya başladı. Buna daha fazla dayanamayacağımı anladığımda kolundan tutup kendime çevirdim ve “Tamam, sakin ol, ben bir yolunu bulacağım” dedim, o da suratını asarak “Anlamak istemiyorsun, kendine eziyet etmekten vazgeç.” dedi ve ben kendimi çok kötü hissettim. Hastalığıma bir kez daha lanet ettim. Alnından öpüp “Merak etme, sanki beni bilmiyorsun, zorlansam zaten yapmam.” dedim fakat bana inanıyormuş gibi bakmıyordu. Bebeğimizi göstererek “Onun ve kızlarımızın istikbali için her şeyi yaparım. Hem inan bana o kadar da çok ağrım yok.” dediğimde bana tebessüm edip “Yemeği hazırlayayım mı?” dedi. Başımı onu onaylarcasına salladım. O sırada kızlarımın nerede oldukları aklıma gelince “Kızlar nerede?” diye sorduğumda “Lojmandaki arkadaşlarıyla vedalaşmaya gittiler” dedi ve mutfağa gitti. Başımı bebeğime çevirdiğimde gözlerini aralayıp bana baktı. Uyanmıştı. Yanına gidip ona zarar vermemek amacıyla yavaşça kucağıma aldım. Kocaman gözleriyle bana bakıyor ve gülümsüyordu. Onun bu tatlı hallerine ben de tebessüm ettim. Dünyanın en saf ve masum varlığı olabilirdi. Dış kapının kapanma sesi geldiğinde kızlarımın gelmiş olduğunu anladım. Eşim “Ellerinizi yıkayın da bana yardıma gelin” diye seslendiğinde birkaç yakınma duyunca yüzümdeki tebessüm yerini sırıtmaya bıraktı. Bu tatlı hallerine gerçekten bayılıyordum. Beş dakika sonra eşimin “Yemek hazır!” diye bağırması ile birlikte kucağımda uyuyakalmış bebeği yerine bırakıp mutfağa geçtim. Kızlarım beni gördüğünde yanıma gelip sarıldılar. Masaya oturduğumuzda büyük kızım “Baba, saat kaçta çıkacağız?” diye sorduğunda ben de “Hazır mısınız?” diye sordum. Başıyla beni onayladı. Onlara bir saate çıkacağımızı söyledim. On dakika sonra yemeklerimiz bitmişti. El birliğiyle sofrayı topladık ve son hazırlıkları yapmak için herkes işinin başına döndü. Balkona çıkıp bir etrafa baktım. Kim bilir, beni neler bekliyordu. Hayat sürprizlerle doluydu. Bagajlarımızı arabaya yüklerken belimdeki ağrılar daha da arttı. Eşimden bir nevresim getirmesini istedim. Bana nedenini sorunca belime bağlayacağımı söyledim. Belki belim yumuşak bir yüzeye temas ederse ağrılarım hafifleyebilirdi. Gidip bir tane nevresim getirdi. Çarşaf yardımıyla nevresimi belime bağladım ve son bagajı da yerleştirip dostlarımızla vedalaştık. Arabaya binip şehir dışına doğru yola koyuldum. Teypten şarkı dinleyerek üç saatlik yolumuzu geride bıraktık. İhtiyaçlarımızı karşılamak için bir petrol ofisinde mola verdik. Arabadan inip çalışana depoyu doldurmasını isteyince garip bakışlarla beni süzdü. Ardından kafasını iki yana sallayıp kendine gelince işinin başına döndü. Kızlarıma ve eşime istediklerini sorup mini markete doğru ilerledim. Birkaç atıştırmadık aldıktan sonra kasaya doğru ilerlerken kola ve kremalı bisküvi standının yan yana olduğunu gördüm. Çocukluğumdan beri en sevdiğim ikiliydi. Onlardan da alıp mazot ve atıştırmalıkların parasını ödedim ve arabaya doğru ilerledim. Aldıklarımı eşime uzatacakken bebeğimin ağlama sesi arabanın içini doldurdu. Aldıklarımı eşime uzatıp arka kapıyı açtım. Bebeğimi kucağıma alıp arabanın kapısını kapattım. Kucağıma alınca ağlaması durdu ve yüzüme bakarak gülümsedi. Biraz daha kucağımda durduktan sonra uykuya daldı. Arka kapıyı açıp yerine yerleştirdikten sonra arabaya bindim ve yola koyulduk. Bir buçuk saati daha geride bıraktıktan sonra teypten Cem Karaca’nın “Bu son olsun” şarkısını açtım. Bir anda karşımda beliren kamyonet ile ne yapacağımı düşünürken karşı şeridi müsait mi diye kontrol edip sağa doğru kırdım ve kamyonet de benimle aynı anda sağa kırdı ve kamyonet ile çarparak araba takla attı. Arabanın ön camından fırlayarak yokuştan aşağı doğru yuvarlandım. Canım çok acıyor, belimin ağrısı her geçen saniye daha da artıyordu. Gecenin bir vakti nerede olduğumu bile hatırlamıyordum. Hayat çok acımasız değil miydi? Bunu düşünürken hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Anamı, beş yaşında olmama rağmen ayda bir görmem, babamın yanlış duyumlar yüzünden şemsiyeyi kafamda parçalayıp, ağzım yüzüm kan içinde yakamdan tutarak okula götürmesi, ayakkabım olmadığı için kuzenimin ayakkabılarıyla sınava girmem, babamın sırf bir miktar para için anamı dövmesi, anam için kapının yanında ağlamam, babamın beni okutmak istememesi, anamın kardeşime hamileyken onca yolu beni okula yazdırmak için gidip gelmesi, hastalığımı öğrendiğimde eşim ve kızlarım dışında kimsenin yanımda olmaması ve daha bir sürü şey gözümün önünden geçip gitti.
Hayat. İki hecelik bir kelime ama bize neler yaşatıyordu. Kızlarım, bebeğim ve eşime ne olmuştu? Kafamı çevirmek istedim fakat olmadı. Kalkmaya yeltendim fakat olmadı. Demek ki zamanım gelmişti. Bazı şeyler kaybetmeden sevilmiyor ya, belki ben gözlerimi hayata yumunca değerimi anlarlardı. Bu düşüncelerle boğuşurken gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Dudaklarımdan son bir kelime çıktı: Kızlarım.
Görsel: Gerolamo Induno (1827 – 1890): Doleful Premonition